Tunus Kimin Sömürgesi ?

Berhan

Global Mod
Global Mod
Tunus Kimin Sömürgesi? Bir Hikâyenin Gölgesinde Bir Milletin Sessiz Çığlığı

Selam dostlar,

Bugün size bir tarih dersi anlatmak istemiyorum. Bu, daha çok bir hikâye... İçinde insanların, umutların, ihanetlerin ve direnişlerin olduğu bir hikâye. Tarih kitaplarında soğuk cümlelerle geçen “Tunus’un sömürge dönemi” aslında, yaşayan insanların kalplerine kazınmış bir dramdır. Hadi gelin, birlikte o dönemin tozlu sokaklarına yürüyelim.

Bir Akşam Sohbetinde Başlayan Hikâye

Bir akşamüstüydü. Tunus’un eski mahallelerinden birinde, daracık bir sokakta iki kardeş, Mahir ve Leyla, taş avlulu evlerinin damında oturuyordu. Güneş, Akdeniz’in üzerinden yavaşça çekilirken, gökyüzü kızıl bir hüzne bürünmüştü.

Mahir, elinde eski bir kitapla tarihe dalmıştı. Leyla ise el işi bir örtü örüyor, ama gözleri sürekli ağabeyine kayıyordu.

“Ne düşünüyorsun Mahir?” diye sordu Leyla.

“Tunus’un geçmişini...” dedi Mahir. “Bizim ülkemiz, kimlerin ellerinden geçmiş biliyor musun?”

Leyla derin bir nefes aldı. “Evet biliyorum... ama asıl mesele, kimlerin kalbinden geçtiği.”

İşte o anda, iki kardeşin arasında geçen bu konuşma, bizi 1800’lü yılların sonlarına götürür. Tunus, Osmanlı’nın zayıfladığı, Avrupa’nın ise hırsla Afrika kıtasına yayıldığı yıllardaydı.

Bir Toprağın Paylaşılamayan Kaderi

Tunus yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçasıydı. Ancak 1881 yılında, Fransa’nın gölgesi bu topraklara düştü. “Himaye altına alma” bahanesiyle girilen ülke, kısa sürede Fransız sömürgesi hâline geldi.

Ama bu sadece bir siyasi işgal değildi. Diller, gelenekler, isimler... her şey yavaşça değişmeye başladı.

Mahir’in gözleri dalgınlaştı. “Fransızlar sadece topraklarımızı değil, kimliğimizi de sömürmüşler Leyla.”

Leyla başını eğdi. “Ama bazı şeyler var ki, kimse sömüremez Mahir. Şarkılarımızı, dualarımızı, annemin gülüşünü…”

Leyla, halkın sesini temsil ediyordu. O, duygularla düşünen, ilişkilerle yaşayan biriydi.

Mahir ise plan yapan, çözüm arayan biriydi. O, kurtuluşun ancak stratejiyle, akılla ve örgütlenmeyle geleceğine inanıyordu.

Bir Kadının Empatisiyle Bir Erkeğin Direnci Arasında

Bir gece, Fransız askerlerinin mahallede arama yaptıkları duyuldu. İnsanlar korkuyla kapılarını kapattı. Mahir dışarı çıkmak istiyordu; halkı uyarmak, gizli direniş grubunu bilgilendirmek gerekiyordu.

Leyla ise onu durdurdu.

“Mahir, sen gidersen annem ne yapar? Direniş sadece sokakta olmaz. Bazen bir kelime, bir dua, bir umut da direniştir.”

Mahir, kardeşinin gözlerindeki kararlılığı gördü. O an anladı ki, savaş sadece silahla değil, yürekle de kazanılır.

Leyla, annelere, çocuklara, yaşlılara moral veriyor; Mahir, gençleri bir araya getiriyordu.

İkisi birlikte, direnişin iki yüzüydü: akıl ve duygu, strateji ve şefkat.

Tunus’un Kalbinde Yankılanan Sessiz Çığlık

Fransız yönetimi, ülkenin kaynaklarını sömürürken halkı kendi kimliğinden uzaklaştırmaya çalıştı. Fransızca eğitim zorunlu hale geldi, Arapça geri planda kaldı.

Ama insanlar geceleri gizlice Arapça şiirler okudu, ezanlarını fısıldayarak bile olsa okumaktan vazgeçmedi.

Mahir bir gün gizli bir toplantıdan döndüğünde, Leyla’yı pencereden dışarı bakarken buldu.

“Biliyor musun Mahir,” dedi Leyla, “her sabah güneş doğarken, Fransız bayrağını değil, kendi dualarımı görüyorum gökyüzünde.”

Mahir gülümsedi. “O zaman biliyorum ki bu topraklar hâlâ bizimdir.”

İşte böyleydi Tunus’un direnişi. Sessiz ama güçlü… silahsız ama kararlı… bir kadının sabrı, bir erkeğin planı kadar sağlam bir irade…

Bağımsızlıkla Gelen Acı Tatlı Zafer

1956’da Tunus nihayet bağımsızlığını kazandı. Fransızlar çekildi ama geride bir miras bıraktılar: iki dilli bir toplum, karışık kimlikler, yarım kalmış bir kültürel aidiyet duygusu.

Mahir o günleri hatırladığında “Zafer kazandık ama içimizdeki savaş bitmedi” demişti.

Leyla ise farklı düşünüyordu: “Artık kendi hikâyemizi kendimiz yazıyoruz. Bundan daha büyük zafer olur mu?”

Hikâyenin Bize Söylediği

Tunus’un kimin sömürgesi olduğunun cevabı aslında basit: Fransa’nın.

Ama asıl soru şu: Tunus kimin hikâyesidir?

Bu topraklar, emperyal güçlerin değil; Mahir’in aklında, Leyla’nın kalbinde yaşayan insanların hikâyesidir.

Sömürge, yalnızca bir ülkenin değil, bir ruhun sınanmasıdır. Bazı halklar topraklarını kaybeder, ama kimliğini asla.

Forumdaşlara Bir Davet: Sizin Hikâyeniz Ne?

Sevgili dostlar,

Bu hikâye sadece Tunus’un değil, belki hepimizin hikâyesi. Birilerinin bizi susturduğu, yönlendirdiği, ama içimizdeki sesi bastıramadığı anların hikâyesi.

Sizce bir halkın kimliği nasıl korunur?

Bir kadının sabrı mı daha güçlüdür, yoksa bir erkeğin planı mı?

Tarih sadece savaşlarla mı yazılır, yoksa annelerin dualarıyla da mı?

Kendi düşüncelerinizi, anılarınızı, hislerinizi paylaşın.

Belki de bu forumda, geçmişin hikâyesiyle bugünün yüreğini buluştururuz. Çünkü tarih, paylaştıkça yeniden yazılır.

Ve belki, Mahir ile Leyla gibi biz de bir gün deriz ki: “Sömürge olduk ama teslim olmadık.”